Tarihçe
Bu ‘köy’de yaşayanlar için,
bu ‘köy’de yaşayanlar tarafından…
Şehir hayatından sıkılan ve doğayla iç içe bir yaşam hayal eden bir grup insan, 1990’ların sonlarında Zekeriyaköy’de yaşamaya başladı. Sırtını ormana vermiş bu alan, kendilerine ve dostlarına zaman ayırabilecekleri bir hayata izin verecek ferahlık ve zenginliği sunuyordu. Hâlâ da sunuyor. Ancak, merkezin keşmekeşinden uzaklaşmak, hayallerindeki standartları yüksek o yaşama ulaşmak için tek başına reçete değildi.
Zekeriyaköy sakinleri, önce Zekeriyaköy Evleri İşletme Kooperatifi adındaki oluşumla, hayatlarının fiziki ve sosyal gidişatına yön verici aktörler oldular. Bu kooperatifin üyeleri arasından tenise ilgi duyanlar, biraraya gelerek bir tenis grubu oluşturdular. Sporun bireysel ve toplumsal gelişime katkısına inanan bu bir avuç insan, kendi aralarında para toplayarak -zamanında müteahhit firma tarafından yapılmış- tenis kortlarının bakım ve onarımına girişti.
‘Tenis Sever’ grubu üyeleri, faaliyetlerinin etki alanını genişletmek ve sürdürülebilir kılmakta daha da istekli davrandılar. Ve 2009 yılının 30 Haziran’ında Zekeriyaköy Spor Kulübü Derneği’ni kurarak kendilerinin ve çocuklarının hayatlarını güzelleştirecek girişimin temellerini atmış oldular. Tüzük çalışmalarını da tamamlayan kurucu kadro, Ahmet Burak Anişoğlu, Mustafa Cengiz Aydın, Mehmet Ayhan, Hikmet Çetin Çakmakçı, Kemal Erdem, Ahmet Fehmi Gürcan, Osman Özcan, Murat Sarper ve Nilgün Yamaner’den oluşuyordu. Kooperatif binasında bir odada işe koyulan kulüp, bugünkü alanını önce 3 sonra 10 seneliğine kiraladı.
Zekeriyaköy Spor Kulübü, tamamen sivil inisiyatif tarafından ihtiyaç üzerine kurulmuş olması bakımından Türkiye’de örneği pek az görülür cinstendir.
2011 yılında, Yönetim Kurulu Başkanı seçilen Burçin Karamercan, o ilk günleri şöyle anlatıyor: “Ne arazi ne kort ne de üye varken sadece burada yaşayan insanlara sportif ve sosyal fayda sağlamak hayaliyle yola çıkıldı. Kendimiz, çocuklarımız ve komşularımız için. Şimdi ulusal kulüpler kalitesine getirdiğimiz bu alan, o zaman bataklıktı, plastik çizmelerimizle bata çıka yürürdük. Tam da bu yüzden burada spor yapmak, beraber olmak, rekabete girmek, kafa dinlemek veya bir şeyler yiyip içmek çok zevkli. Kendi elimiz ve kendi değerlerimizle yarattığımız bu kulüple aramızda güçlü bir duygu bağı var. Bu bağ buraya giren herkese sirayet ediyor ve bir aidiyet duygusuyla sarıp sarmalıyor.”